karşısına oturup bir sure onu izledim. artık hayatın son sayfalarında, meraksızca romanın sonunu bekleyen biri gibi duruyordu. belli ki yorulmuş vücudunun umursamazlığına daha fazla dayanamamış ve kendini otogarın metal sıralı sandalyelerine bırakıvermişti. dizlerini bükmüş, sandalyeye sığmayan vücuduna bastonunu iyice yaslamıştı.

öyle ya belki şu günlerde yanından ayıramadığı tek dostu kendi gibi hafif yosun tutmuş bu bastondu. ne kadar da güzel sarılmış uyuyordu bastonuyla beraber. bi bebek gibi görünen, hayatının son sayfalarındaki bir ihtiyar ya da daha doğrusu hayatının son sayfalarındaki yaşlı gibi görünen bir bebek.

biraz utanarak da olsa insanların ondan gözlerini kaçırmasına inat yüzüne bakıyorum yaşadıklarının bir parçasını görebilmek umuduyla. beklediğim hiçbir şey yok bu masum, kırışıklıkların zorla kendine yer edindiği, kirli dedikleri temiz sakallı yüzünde. ama neden insanlar bu kadar çekingen gözlerle ona bakıyor, ben neden utangacım onu gözlemlemeye çalışırken?

kıyafetleri ilgimi çekiyor. hani hep yaşlılara çok yakışır ya toprak rengi ceket ve pantalon, işte üzerinde de tam böyle bir takım var. belli ki yıllar önce, mutlu bir günde giyilmek için alınmış. üzerine hafifçe eğildiğimde hala mutluluğun kokusunu alabiliyorum. sanki artık daha bir yakın hissediyorum onu kendime.

ama ne kadar eskimiş üzerindeki kıyafetler. acaba yenisini alacak parası mı yok yoksa olan parasını da yenilerin çok daha fazla yakıştığı insanlara mı harcıyor? kim bilir belki oğluna, belki kızına, belki de torununa. o eski kıyafetlerin altında ne kadar kıymetli bir kalp saklı?

daha yakın hissediyorum kendime artık bu yaşlı amcayı. onun için bir şeyler yapmak istiyorum ve tam bu his beni kapladığında bazı şeyleri anlamaya başlıyorum belki de. insanların ona neden çekingen gözlerle baktığına kendimce bir anlam yüklüyorum. çekiniyorlar çünkü benim gördüklerimi görmekten korkuyorlar. biliyorlar ki ne kadar uzun süre bu yaşlı amcaya bakarlarsa o kadar çok ona yardım etmeye, bir şeyler yapmaya çaba gösterecekler. kaçımızın bunu yapmaya zamanı var? ya da kaçımız onlara karşı cesaretini toplayıp gözlerinin içine bakabiliyor?

bir şeyler yapmalıyım diye sayıklıyorum içten içe. tüm vücudumda yankılanıyor bu ses. damarlarımdan akışını hissedebiliyorum. sonra otobüsümün kalkmak üzere olduğunu farkediyorum ve son bir kez metal zemin üzerinde bastonuna sarılmış bebek gibi uyuyan amcaya bakıyorum.

bir şeyler yapmalıyım diye düşünürken yazmaya karar veriyorum.

Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa