Cenaze (Hikaye)

Farkında olduğu tek şey tabuttu. Artık siyahlaşmaya başlamış, kenarları yosun tutmuş, bir zamanlar her birinden farklı tomurcuklar çıkan dallardan yontularak yapılmış koca bir tabut. Dudakları hafifçe büzüldü ve o küçümseyici gülümsemesinin yüzünü yayılmasına izin verdi. Tahtanın çürümüşlüğü üzerine kurulmuştu yosunun yaşam enerjisi tıpkı arkasında duran birçoğu gibi. Renkleri yeşil olsaydı belki yosunlardan farkları olmazdı diye düşündü ve eğer öyle olmuş olsalardı gerçektende, sadece görünüşleriyle bile onu eğlendirebilirlerdi. Tabuta bakmıyordu aslında görmek istediği tek şey çürümüş ahşabın altına sıkışmış ölümün o saf hiçliğiydi. Ağacın ki gibi bozulmamış saflıkta bir hiçlik ya da aslında insanlar kadar bozulmamış bir saflık.
Hayatta en değer verdiği kişi birkaç dakika sonra toprağın altındaki bir kaç canlı için öğle yemeği olacaktı. Midesinin burkulduğunu hissetti ve bu histen kurtulmak içinde olsa başını diğer insanların yüzüne doğru çevirmekten sakındı. O tabutun içindekinin değerli olmasının sebebi baktığında gerçeğin ürperten soğukluğunu hissettiren bir yüz ifadesi veya hiçbir gücün sanki eğemeyeceği vücut hatları değildi, farkına varmasını sağladığı doğrulardı. Sanki sadece doğrular mı diye sordu kendine -eğlenmişe benziyordu- “ya diğer verdikleri?”
Ustası ona insanların yüzünde gerçeği görebilme yeteneği vermişti ve verdiği birçok şey gibi buda ruhunda derin yaralar açmıştı. Gerçeği her zaman güzel bir kadına benzetirdi. O kadın ki her erkeğin kopardığı bir parçayla daha da çirkinleşen ama bir o kadar da güçlenen. İşte gerçeklerde tam böyleydi. Hepsi yalanlar ile sarmalanmıştı. Her yalan gerçekten bir şeyler koparıp kendine bir vücut ediniyordu ve bu vücut ne kadar büyürse gerçeğin çirkinliğini gördüğünde bastırmaya başaramadığı o burkulma hissi de o kadar da güçlü oluyordu.
Gözlerini hala tabuttan ayıramamıştı. Gerçekle yüzleşmek adına şu anda en ufak bir cesaret duymuyordu ama ustasına verdiği söz hala aklındaydı. Cenaze töreninde bakabildiği kadar insana bakıp görebildiği kadar şey görmeye çalışacaktı. “Bu sana muhtemelen son dersim olacak” demişti ustası “ama etkileyici olmasını umuyorum.”
Hem ustasına verdiği sözün etkisiyle hem de son dersin ne kadar etkileyici olabileceği heyecanıyla zor da olsa gözlerini tabuttan ayırabildi. Dünyanın döndüğünü kanıtlamak istercesine çok küçük açılarla başını ağaçlıktan insanlığa doğru çevirmeyi başardı. İlk dikkatini çeken ustasının eski karısı olmuştu.
Dikkatlice bir süre ona baktı. Üzüntülü olduğu açıkça görülebiliyordu ama çırak üzüntüsünün sebebinin sadece ölüm olmadığını biliyordu. Kırgınlık ele geçirmişti bütün yüz ifadesini, eski bir ayrılığın ağırlaşmış yükü altında eziliyordu belli ki, sonra gözlerindeki hayal kırıklığını fark etti. Belki de ondan isteği çocuğu hiçbir zaman yapamayacağını artık anlamıştı. Ustasının çocuklar hakkında düşündüklerini bilseydi bu kadar istekli olup olmayacağını merak etti. Sonra alnındaki kırışıklığın arkasındaki nefreti gördü. Orada kırışıklık tepelerinin arkasında sinsice durup bütün olup biteni inceliyordu. Onun oluşmasını sağlayan gözlerindeki hayal kırıklığı, yüz ifadesi veya her ikisi de olabilirdi.
Dünya dönmeye devam etti ve durduğu anda karşısında irice hatlara sahip genç bir adam vardı. Keskin köşeli çenesi kararsızca titriyordu. Bütün hayatı boyunca hep abisinin gölgesi kendi gölgesi olmuştu. Trajik bir şekilde bulutlu hava diğerleri gibi onunda gölgesini de var ile yok arasında bir yerde bırakmıştı. Adam tedirgince yerinde olması gereken ama şu anda sadece hafif bir karartıdan ibaret olan silik gölgesine bakıyordu. Kaşları çatılmıştı içinde bulunduğu durum yüzünden, abisine olan minnettarlığı ve kızgınlığı arasında sıkışıp kalmıştı. Bunca yıllar ona yaptıkları için memnuniyet mi duymalıydı ya da böyle onları bırakıp gittiği için kızgınlıkla karışık kırgınlık mı? Ama çırak bariz bir şekilde terazinin ikinci kefesinin ağır geldiğini artık sabitleşmeye başlamış çenesinden anlayabiliyordu.
Dünya dönmeye devam etti ve durduğu anda bu sefer yüzü ustasının oğluna dönüktü. Bu sarışın mavi gözlü çocuğun yüzünde çok daha masum ifadeler vardı. Önce dudaklarının alınmamış bisikletin kızgınlığıyla büzülmesini izledi. Hiç bu kadar masum bir kızgınlık görmediğini kendine itiraf etmekte zorlanmadı. Duygularda tıpkı kristaller gibiydi. Baktığınız açıyı değiştirdikçe onda sevdiğiniz renkleri görebilme şansınız hep olurdu.
Tam o rengin güzelliği karşısında kendini kaybediyordu ki birden her şey kararmaya başladı. Yüzü olmayan güneşe dönük değildi bu sefer karanlığın içindeki siyah noktaya takılıp kalmıştı. Buradan bakıldığında ufak bir nokta için ne kadar derin gözüküyor diye düşündü. Hep karanlığın çekiciliğine karşı bir ilgisi vardı, orda karanlığın içinde her zaman bir şeylerin saklı olduğunu bilirdi ve bu karanlığa karşı da pek fazla dayanacağını zannetmiyordu.
Orada, arka tarafta sessizce duran bir kişiye aitti bu karanlığın kaynağı. Ama ışığı emmiyordu bu kaynak yaptığı tek şey karanlığı yaymaktı ve ışıkta önünde eğilerek geçmesine izin veriyordu. Sanki bu karanlığın içinde, bütün duyularının etrafında bir ağ vardı ve ne kadar arkasına geçmeye çalışırsa o kadar bu ağ tarafından sarmalanıyordu. Durdu ve gerçeğin keskin parçalarını birleştirmeye çalıştı. Parçaların ellerinde açtığı yaralara karşılık net olarak gördüğü tek şey umutsuzluktu bu karanlığın içinde. Kaybın umutsuzluğu diye düşündü kendi kendine ama gerçeğin bu olmadığını itiraf etmesi pek uzun sürmedi. Birden irkildi ve uzun bir süreden sonra yetenekleri hakkında ciddi derecede şüphe duydu. İşte bu şüphenin tatlılığı içinde dikkatini kaybetmeye başlamıştı ki birden beklemediği bir şey oldu. Yoksa aslında beklediği şey tam olarak bu muydu? Düşündüklerini okurmuş gibi arkadaki gizemli adam ona doğru bakışlarını çevirdi. Bakışlarındaki var olan o arayış havası onu gördüğünde birden bire sanki hiç var olmamış gibi ortadan kaybolmuştu. Midesindeki burkulma hissinin birden geri geldiğini hissetti ve aynı anda ona karşı koymaya çalıştı. Kısa bir direnmenin ardından bunu atlatmayı başardı. Bu sefer midesinde burkulma hissetme sırası karşı taraftaydı ama oda bunu atlatmış gözüküyordu.
Meraklı gözler belli bir süre birbirlerini izlediler. İkisinin de burada olmalarının sebebi şimdi açıkça ortaya çıkmıştı. Zaten ustası hiçbir zaman başkalarının düşüncesine önem vermemişti. Cenazede de bütün herkesin gözünde gerçeği aramasını istemesinin tek sebebi birbirlerini bulmalarını istemeleriydi ve bunu başarmıştı da. Şimdi öylece durup birbirlerine bakıyorlardı. Sonra bu gizemli yabancı da bir şeylerin çok tanıdık olduğunu fark etti. Tıpkı aynada kendine bakıyormuş gibi tanıdık. Kendini izliyormuş gibi tanıdık.
İzlemeye başladığı kişinin kendisi olduğunu fark etmesi uzun sürmedi. İşte fark ettiği bu noktada gizemli kendi başını çevirerek tabuta bakmaya başladı. Çevresindeki bütün duygularını görmesini engelleyen ağ kalktı ve her şeyi daha net gördü.
Umutsuzluk bütün yüzünü, vücudunu kaplamıştı. Kaybettiği bütün değerler, yaşadığı bütün acılar, yüzünde her biri birbirinden derin izler bırakmıştı. Bir leke çaresizliği anlatır biçimde sanki yüzünden kayıp gidermişçesine orada duruyordu. Bir diğeri ise mutluluğun verdiği hazzı anlatır gibi kabarmıştı. Ama kabarıklığın fazla uzun sürmeyeceği belliydi. Çok geçmeden mutluluğun sakladığı bütün acılar daha da acı verecek şekilde ortaya çıkacaktı. Kendi için üzüldü, belki de kendi kendine tiksindi. Buradan ne kadarda aciz görünüyordu, ne kadar da duygusuz kim bilir.
Kendini görmesinin bu kadar da acı verebileceğini tahmin etmemişti. Sanki duygular onu çepeçevre sarmış ve her biri vakti geldiğinde kendi silahıyla acı çektirmek için elinden geleni yapıyordu. Bu acıya daha fazla tahammül edemeyeceğinin farkındaydı. Yapması gerekeni düşündü ve acıdan kurtulmak için aklına ilk gelen şeyi yaptı, bir maske yaratmaya karar verdi. Bu maske onu insanlardan koruyacaktı, bu maske çürümüşlüğün içine kadar işlemesine izin vermeyecekti, bu maske duyguların onunla oynarken verdiği ızdıraba bir kalkan görevi görecekti ve bu maske saf kalması için ihtiyacı olan tek şeydi.
Maskeyi eline alıp takmaya hazırlanıyordu ki çevresindeki yüzlerce maskeli yüzü fark etti. Her biri birbirinden farklı onlarca maske ve bu maskenin altına saklanmış onlarca korkak yüz. Maskelerin her biri birbirinden farklı işlenmişti, hepsi birbirinden gösterişliydi. Kimileri daha ilk bakışta cezp ediyordu, kimileri masumiyetin çekiliciliğini parlak renklerle çizmişti maskesine, bazıları bu kadar iddialı değildi ama onların maskeleri fark edilmesi daha zor olanlardı.
Bu sefer gülümsemesinin yüzüne yayılmasını engellemedi ve kahkahası ölümün sessizliği içinde çınladı. Ne kadar da komik gözüküyor olmalıydı hâlbuki kendi maskesinin içinde üstelik de yeşil maskesindeki en belirgin renkti. Renkleri yeşil olsaydı belki yosunlardan farkları olmazdı diye düşündü ve eğer öyle olmuş olsalardı gerçektende, sadece görünüşleriyle bile onu eğlendirebilirlerdi.

0 yorum:

Sonraki Kayıt Önceki Kayıt Ana Sayfa