Sedna (roman)

BÖLÜM-1

Atını yavaşça ağaca bağladı.
Sonra her zaman yaptığı gibi gözlerinin içine bakıp yavaşça başını okşadı ve alnına bir öpücük kondurdu. Derinden ve sakinleştirici bir öpücüktü bu. Sonra kendine bir tepecik buldu ve ona doğru ilerlemeye başladı.. Yürüyüşü yavaş ve bir elfin ki kadarda alımlıydı. Uzaktan gören biri onu narin ve kırılgan olarak tanımlayabilirdi. Ama yılların bedeninde açtığı yaralar ki bu yaraların çoğu savaşlarda açılmıştı, kalbinde de iz bırakmıştı.
Çoğu zaman avını ele geçirmek üzere olan bir griffon kadar kararlı gözükürdü. Yüzünde karşısındakini ele geçiren onu ezen ve karşı konulmaz yapan bir bakış vardı. İnsanların onun hakkındaki görüşleri onu uzaktan görüp kazandıkları ve onunla konuşup kazandıkları şeklinde ikiye ayrılabilirdi ve bu iki görüş arasında dünyalar kadar fark vardı.
Her zaman kendine güvenmişti. Gücünün farkındaydı. Sıradan bir insan değildi. Dahası Onun için sıradan bir insan yoktu sadece gücünün farkında olmayan insan vardı. O bunun farkındaydı ve gücünü sonuna kadar kullanıyordu.
Kolaylıkla bir erkeği baştan çıkarabilecek bir güzelliğe sahipti. Saçları dalgalı ve uzundu. Güneşin sarısını ve gecenin siyahını saçların da taşıyordu. Her gün birbirleri üzerine üstünlük kurmaya çalışan bu iki güç onun saçlarında adeta barışın zarafetini herkese gösteriyordu. İfadesinin beklide odak noktası gözleriydi. Çünkü bütün gökyüzünü adeta gözlerinde hapsetmişti. Derin ve masmavi gözlerinin etrafını her zaman siyaha boyardı.
Dolgun sayılabilecek dudaklarıyla bir yudum su içti ve gözlerini çocukluğunun geçtiği yere iduna çevirdi.
“Tıpkı tahmin ettiği gibi” diye mırıldandı kendi kendine, idun, çocukluğunda hatırladığı idun değildi. Çok değişmişti. O sokakları çamurlu ve tozlu hatırlıyordu. Çoğu zaman bakımsız evlerin karşılıklı birbirlerini selamladığı dar sokaklardı. Ama uzaktan görebildiği kadarıyla bütün sokaklar taşla döşenmişti ve evler yıkılıp yerlerine çok daha sağlam büyük binalar yapılmıştı. Şehrin ortasındaki meydanda ise idun halkının birleşerek el birliğiyle yaptırdığı beyaz kralın heykeli heybetle yükseliyordu.
Beyaz kral bütün halkları bir araya toplamayı başarmış tüm endoryanın sevgisini kazanmış bir kraldı. O gelmeden her zaman endoryanın bir yerlerinde birileri arasında savaş olur birileri kazanır birileri kaybederdi. “ben herkesin kazanmasını istiyorum” demişti tahta geçer geçmez. Bunu da başarmıştı. 10 yıl içinde bütün endorya gözle görülür şekilde zenginleşmiş ve refaha ermişti. Halk onun sonsuza kadar kendilerini yönetmesini istiyordu. Görüldüğü kadar da bunu istemelerinin bir sebebi vardı.
Bu onun hatırladığı idun değildi. O bırakıp gittiğinden beri tıpkı kendisi gibi şehirde çok değişmişti. Çocukluğunun şirin kasabası idunun yerinde gelişmiş, ayaklarının üzerinde duran tıpkı kendi gibi ergen bir idun duruyordu.
İçinden ikisinin birden çocukluğa dönmesini hayal etti. Gözlerini kapadı, idunun sokaklarında koştuğunu gördü. Bütün dünya sanki onun etrafında dönüyor sanki onu eğlendiriyordu. Çevresine gülücükler saçan güzel kız gözlerini tekrar açtı. Ama ne kendisi nede idun hayallerindeki gibi değildi. Gözlerindeki özlemi sildi ama kalbindeki sonsuza kadar kalacaktı.
Sedna geri döndü ve atının iplerini çözdü. Tekrar atının alnına o huzur veren öpücüğü kondurduktan sonra atına bindi. Ve sırtında anılarıyla iduna doğru ilerlemeye başladı.
İduna girdiğinde tahmin ettiği gibi kimse onu tanımamıştı ama güzelliği karşısında kimse ona bakmadan yoluna devam edemiyordu. İdun gelişse de hala çok büyük bir kasaba değildi. Kasabaya giren yabancılar fark edilirdi ama eskisi kadar değil. Fakat böyle bir güzellik kasaba da ilk defa görülüyordu. İnsanlar ona önce hayranlıkla sonra ise çekingenlikle bakıyordu. Sedna koyu mavi, vücudunu ortaya çıkaran bir cüppe giyiyordu. O bir büyücüydü ve insanlar beyaz büyücüler hariç ki bunda beyaz kralın etkisi büyüktü diğer büyücülere çekinceyle bakıyordu.
Beyaz büyücüler kendilerini ışığa adadıklarını göstermek için beyaz cüppe giyiyorlardı buda insanların onlara daha fazla sempati duymasına sebep oluyordu. Sedna bunun rahat etmek için uydurulmuş bir yalan olduğunun çoktan farkına varmıştı. Hem de İlk büyüsünü yaptığından beri. “Bir büyücünün en büyük açlığı ışığa ya da sevgiye değildir” demişti shalafisi ona “ bir büyücünün en büyük açlığı büyüyedir”.
İduna dönmesinin sebebi de işte bu shalafisiydi. Çünkü büyücü ustasını bir düelloda yendiği zaman gerçekten saygı görmeye başlıyordu. Sedna ustasını çok seviyordu, ona çok şey borçluydu ve bugün onu yenmek için iduna gelmişti. Kararlıydı ve bunu başaracaktı.
Değişen idunda değişmeyen birkaç şeyi görmek hoşuna gitti. İnsanlar hala çevresindekileri tanıyordu ve ustasının evini bulmakta bunun için pek sürmedi. Ustasının evi hala hatıralarında kaldığı gibiydi. Sedna ustasının gücünü kapıdan hissedebiliyordu. Ama bu konuda yalnız değildi -ustası o kapıya elini uzatırken kapıyı açtı. Önce bir sessizlik hâkim oldu. Sonra sedna sessizliği bozmaya karar verdi.
“ usta ketzalkoatl” dedi hararetle “ beni tanıdınız mı?” gözleri her zamanki gibi yüzüne değil karşısındakinin ruhuna bakıyordu.
“ tanıdım genç bayan “ diye karşılık verdi ama şaşırmış gözüküyordu. Onu görmeyeli uzun zaman olmuştu ve bu kadar güçleneceğini tahmin etmesine rağmen karşısında durmak heyecan vericiydi.
“ içeri gelsene diye devam etti “ elini davetkâr biçimde havaya kaldırarak “ anlatacak çok şeyin olmalı “ artık heyecanını bastırmıştı.
“memnuniyet duyarım shalafim” diye cevap verdi sedna içeriye doğru adımını atarken.
“sanırım shalafin olarak son saatlerimi yaşıyorum genç bayan” diye devam etti. Yüzündeki gurur okunabiliyordu ama sedna gururun yanında bir anlık üzüntü yakaladığını da düşündü ama o tekrar bakana kadar ifade kaybolmuştu.
Endoryada her büyücü hayatı boyunca kendine sadece bir tane çırak kabul ederdi. Çırağı her büyücü için çok önemliydi. Çünkü çırağının başarısı ustasının başarısı sayılırdı. Çıraklar Ustasını yenene kadar çırak olarak kalmaya devam ederdi. Ustasını yenen bir çırak artık gerçek bir büyücü olur ve oda kendine çırak alabilirdi.
Bir çırağın ustasını yenebilmesi uzun zaman alırdı. Genellikle insan yaşıyla bu kırklı yaşlara tekabül ederdi. Sedna daha yirmili yaşlarının başındaydı ve daha bu yaşta ustasını yenebilen bir çırak çıkmamıştı. Sedna kendine güveniyordu gücünün farkındaydı. Ama fark etmesi gereken kibrini yenmeliydi.
Beraber evin salonun oturdular. Sedna ustasının verdiği onun favorisi olan karışık çayı yudumlarken bütün keyfi yerine gelmişti. Yeniden burada olmaktan mutluydu. Ustasının yanında kendini güvende ve sorunsuz hissediyordu.
Daha sonraki saatler boyunca birbirlerini görmedikleri yıllar boyunca neler yaptıklarını anlattılar. Sedna hocasının da izniyle dışarıdaki kendisinin bilmediği dünyayla yüzleşmek için 5 yıl önce idundan ayrılmıştı. Gidişi daha dün gibi aklındaydı. Daha 20li yaşarına gelmemiş bir çocuk olarak ayrıldığı bu eve yetişkin bir birey olarak 5 sene sonra geri dönmüşte. Hem de hocasını yenmek içindi bu dönüş.
Kendime çok fazla güveniyorum diye düşündü. Midesinde bir bulantı hissetti. Daha çok gençti ve endoryanın en güçlü büyücülerinden birini yenmek için geri dönmüşte. Yılların birikimini bu kadar sürede yenmenin kendine birden çok komik geldiğini fark etti. Korktu ama korkunun onu engellemeyeceğine dair ettiği yemini hatırladı. Sonra bütün korkusunu içinden sildi ve kararlı ifade yüzüne geri döndü.
Ketzalkoatl onu daha çocukken yanına çırak olarak almıştı. Ondaki güce olan açlığı fark eden ilk kişi değildi ama onu doyurabilecek tek gücün büyü olduğunun farkına varan ilk kişiydi. Çırağının o olmasına daha ilk karşılaşmasında karar vermişti ve öylede yaptı.
Sedna babasını çocukken kaybetmişti. Babası bir gün evden çıkmıştı ve bir daha geri gelmemişti. Herkes öldüğünü düşünüyordu. Öldüğünü düşünmeyen tek kişi annesiydi. Onun varlığını geceleri hala hissedebiliyorum diyordu. Ama annesi de yalnızlığa daha fazla dayanamamıştı. Bir gün uyandığında sedna onu yatağında ölü olarak buldu.
Daha sonraki yıllarda ketzalkoatl’ın yanında yaşamaya başladı. Bütün gününü büyüyle uğraşarak devam ettiriyordu. Ketzalkoatl ona verebileceği her şeyi veriyor ama her geçen gün sednanın gözlerindeki açlığın büyüdüğüne şahitlik ediyordu. Sednanın dışarı dünyayı tanımak istediğinde onu engellememesinin tek sebebi gördüğü bu açlıktı. Ayrıca onu durduramayacağının da farkına çok önceden varmıştı.
Sednanın Ketzalkoatl’ı sevmesinin beklide sebeplerinden biri onu baba olarak görmesiydi. Ona baba şefkatini ketzalkoatl vermişti. Ona bu dünyada herkesten daha fazla saygı duyuyordu. Ama şimdi onu yenmeye gelmişti. Başarmalıydı. Bunca yıldır bunun için çalışıyordu.
Ayrı geçen yıllarda neler yapıldığı öğrenildikten sonra sedna artık istediği konuya gelmişti. Sedna ağzını açıp buraya düello için geleceğini söyleyecekti ki ketzalkoatl onu durdurdu.
“ biliyorum sedna “ başını anlayışla salladı. “ buraya benimle düello için geldin.” Şimdi dosdoğru sednaya bakıyordu. Sedna onun ruhunu okuduğunu fark etti. Kendini cam bir vazo gibi hissediyordu. Bakıldığında içindeki her şey gözüküyordu. Midesi bulandı ama bu defa korkunun kendisine gelmesini beklemeden kendini toparladı.
Dosdoğru ketzalkoatl’ın gözlerinin içine bakmaya başladı. Ketzalkoatl bu gözlerde bütün evreni gördüğünü fark etti. Bu gözlerde açlık vardı, hırs vardı, kibir vardı. Bu gözler itaatkâr değildi, bu gözlerde hapis olduğunu sandı. Ketzalkoatl gücü gördü, gücün büyüklüğü karşısında irkildi. Güçlü bir büyücüydü, şimdiye kadar birçok güçlü büyücü görmüştü ama hiçbirisi kanını bu kadar dondurmamıştı.
Kendinin bir an donduğunu sandı kendine buzun içinden bir yol açtı ve gülümsedi. Bu gülüş içini ısıttı. “ düellonu kabul ediyorum sedna” dedi gülümsemesi sednanın da içini ısıtmıştı.” Ama düello yarın olacak” diye de hızlıca ekledi. Sedna bir an hayal kırıklığına uğradı ama bu kadar zamandan sonra 1 günün fazla bir şey ifade etmeyeceğinin de farkına varmıştı.
“sizinle bu anı yaşamak ömrüm boyunca unutamayacağım bir anı olarak benimle kalacak “ dedi , elini Ketzalkoatl’a doğru uzatarak. Yüzünde mutluluk ve hocasına duyduğu saygı vardı.
“ o şeref bana ait sedna “ dedi elini sıkarken ketzalkoatl “ senin gibi bende yıllardır bu anı bekliyorum ve bence de unutulmayacak bir anı olacak” yüzünde düşünceli bir ifade vardı ama hemen sonra kayboldu.
“şimdi odama çekilmek istiyorum sedna” dedi “ benim için yeteri kadar yorucu bir gün oldu “ arkasını dönmüş odasına doğru ilerliyordu. “odan hala bıraktığın gibi seni bekliyor” arkasını döndü ve şefkatle sednaya baktı.sedna onun Yüzünde bir babanın kızını uğurlarken takındığı ifadeyi gördü. Bir damla gözyaşı gördüğünü zannetmişti ki ketzalkoatl hızla arkasını döndü. “odanın yerini bulabilirsin sanırım “ sednanın duyduğu son söz bu olmuştu.
Sedna ne diyeceğini şaşırmıştı. Boğazı düğümlenmişti. Sonra kararlı ifadesini takındı yarın kazanması gereken bir düello vardı ve bu onun kaybetmesi için yapılan bir oyun olabilirdi. Sedna bunun mümkün olamayacağını biliyordu ama bunu kendine bu sefer itiraf etmeyecekti.
Odasına doğru yürüdü. Kapının önüne geldiğinde içeri girmek için önce tereddüt etti sonra kapıyı açtı. Oda büyücünün de dediği gibi o bıraktığı haliyle duruyordu. Hiçbir şey değişmemişti. Sednanın içi burkuldu ve o merdivenden yukarı çıkarken birkaç söz edemediği için kendini suçlu hissetti. Ama fazla sürmeden çocukluk hatıralarına ve odasına kendini bıraktı.
Gözlerini açtığında sabah olmuştu.
Doğruldu ve gökyüzüne doğru baktı. Güneş daha en tepeye ulaşmamıştı. Uzun zamandır bu kadar rahat bir uyku geçirmemişti ve bunun için minnettardı. Yatağından kalktı ve itinayla gece mavisi cüppesini giydi. Kapıyı sessizce açtı ve salona doğru ilerledi.
Salona geldiğinde Ketzalkoatl’ı bir takım kâğıtlarla meşgul olurken gördü. Onu fark eder fark etmez ketzalkoatl cüppesiyle göğsünü kapadı. Sedna bir an ne olduğunu anlamaya çalıştı ama düelloda kullanabileceği bir silah olabileceğini düşünüp bakmaktan vazgeçti.
“günaydın sedna “ dedi yüzünde onu görmenin verdiği mutluluk okunabiliyordu.
“günaydın shalafim “ sednanın yüzündeki mutluluk görülebiliyordu ama sebebinin aynı olduğu tartışılırdı.
“ senin için kahvaltı hazırladım ve çayın da hazır yemek istemez misin?” dedi, sesinde bir babanın şefkati okunabiliyordu.
“ bu kadar güzel bir kahvaltı yapmayalı uzun zaman oluyor “ dedi sedna ve kahvaltısını yapmaya başladı. Kısa bir süre içinde bütün kahvaltısını bitirmişti. Bütün kahvaltı boyunca ustası onu izledi. Gözlerini ondan hiç çevirmedi. Onu özlemle izliyordu. Ayrıca yüzünde anlaşılmadık bir hüzün vardı.
Yemekten sonra ikisi de hazırlıklarını bitirdiler ve düello için evin düzenli bahçesine doğru yürüdüler. Bahçe büyü için gerekli birçok bitkiyi içinde barındırıyordu. Sedna burayı ne kadar uzun zamandır görmediğini ve özlediğini fark etti.
Ketzalkoatl cebinden bir kâğıt çıkardı üzerine bir şeyler yazdı. Sonra “ dövüş bittikten sonra “ dedi yüzünü sednaya dönmüştü “ kaybeden kaybettiğini kabul edecek ve eğer ben kaybedersem “ yüzü ifadesizleşmişti “ kâğıt kuş olup büyücüler kulesine gidecek. Orada onaylanacak ve yetişkin büyücü olacaksın.”
“Eğer kaybedersem diye “ heyecanla sordu sedna.
“kağıt yanıp kaybolacak “ hafifçe gülümsedi “ bahçemi berbat etmek istemezsin umarım” yavaşça kağıdı bahçedeki ağacın kenarına astı.
İki büyücü birbirlerinin gözlerine baktılar ve sırayla eğildiler. Artık düello için her şey hazırdı.
İlk hareket eden sedna oldu. Cüppesindeki kesesinden beyaz gül parçaları çıkardı ve havaya attı. Sonra büyü dilinde bir şeyler mırıldandı. Güller birden beyaz bir tek boynuzlu ata dönüştü ve ketzalkoatl’ın üstüne atladı. Bu ani hareketi beklemeyen ketzalkoatl büyülü lisanda birkaç sözcük söyledi. At ketzalkoatl’ın üzerine atladı ama içinden geçerek kayboldu. Ketzalkoatl hafif sersemlemişti ama sedna beklediğinden daha az zarar verebilmişti.
Sonra ketzalkoatl yerden bir tohum kopararak bir şeyler fısıldadı. Sedna ayağının bir şeyler tarafından sarıldığını hissetti. Yerden çıkan otlar bütün vücudunu kaplamıştı. Sedna hazırlıksız yakalanmıştı. Ama basit bir yakalama büyüsüne karşı koyamayacak değildi. Ustasının bunu yaparak sadece onun neler öğrendiğini görmek istediğini düşündü. Hareket etmeden sabit kaldı ve bir şeyler fısıldadı. Sednanın her yeri alevlerle kaplandı. Alev sadece otu yakıyor başka hiçbir şeye zarar vermiyordu. Sedna otlardan kurtulmuştu.
Sedna sıranın kendisine geldiğini düşünmüştü saldırmaya hazırlandı. Ama sedna bir anda nasıl tuzağa düştüğünün farkına vardı. Ketzalkoatl onun bu hamleyi yapacağını biliyordu. Ona alevle karşılık vereceğini biliyordu. Bir anda üzerine küller yağmaya başladı. Biraz önce yanan otların külleriydi bunlar. Otlar ağacın kökleriydi ve şimdi ağaç köklerinin küllerini ağlamıştı. Sedna küllerin darbesiyle yere yığıldı. Bilincini kaybetmek üzereydi. Ketzalkoatl yavaşça yanına geldi.
“üzgünüm sedna ama sanırım bu sefer başaramayacaksın” dedi yüzünde sedna kadar buna üzülmüş gibi bir ifade vardı.
Sedna ne yapacağını bilmiyordu. Midesi büzüşmüştü ve bu tuzağa düştüğü için kendine lanet ediyordu. Bu kadar aptal olmamalıydı. Kibri onu ele geçirmiş ve o buna engel olamamıştı. Kendini kontrol etmeye çalıştı ama beceremedi. Daha sonra ustasına karşı başaramamanın verdiği utancı hissetti. Kendini karıncadan bile daha küçülmüş hissetti. Başarması gerekiyordu ama kapana kısılmış bir fare gibi çaresizlik içinde orada yenilgiyi kabul etmeyi bekliyordu. Ya hemen bir şeyler yapacaktı ya da sonsuza kadar bu uatnçla yaşamaya devam eden bir büyücü olacaktı. Bütün gücünü topladı ve tek kurtuluş yolunu düşündü. Bir kurtuluş yolu vardı ama bu büyüyü daha önce hiç yapamamıştı. Deneyecekti başarmasa da bu kadar kolay yenilmeyecekti. Kanının kaynadığını hissetti büyünün sözcükleri ağzından kalbine aktı.
Ketzalkoatl sednanın yanına yaklaştı “ elini ver sedna dedi ve şefkatle ona doğru ilerledi. Sonra gök mavi bir pırıltı hissetti ve müthiş bir ışıltı çıktı. Ketzalkoatl fırlayıp ağacın gövdesine çarptı. Sedna başarmıştı. Bunun üzerinde yıllardır çalışıyordu ve en sonunda başarmıştı.
Bir büyücü zamanı durdurabildiğinde ki bu çok nadir rastlanan bir durumdu her geçen saniye için müthiş bir güç harcardı. Harcadığı güç o kadar o yoğun olurdu ki bu onun ölümüne dahi sebep olabilirdi. Büyünün sonunda büyücü ölmese bile haftalar boyunca dinlenmek zorunda kalırdı ki bu durumun sonunda ne gibi bir sürprizle karşılaşılacağı da belli olmazdı.
Zaman durduğunda büyücü sanki bir perdeyle gerçek dünyadan ayrılırdı. Durdurduğu zamandan dünyaya bir etki yapması mucize sayılırdı ve bunu başarabilen birkaç çok güçlü büyücü vardı, beyaz kralın da bunlardan biri olduğu söyleniyordu, bunun yanında zamanın akışını bozup onda değişikliğe yol açabilecek bir etkiyi yapabilecek biri ise henüz ortaya çıkmamıştı ya da varsa dahi bilinmiyordu.

Çok kısa bir süreliğine zamanı durdurmuştu ve daha sonrada kalan son gücüyle bir sersemletme büyüsü yapmıştı. Sonra neler olduğunu o bile hatırlamıyordu. Artık büyünün üzerinde hiçbir etkisi kalmamış küllerden kurtulup dizlerinin üstünde ketzalkoatl’ın yanına gitti. Karşılaştığı manzara karşısında sersemlemişti. Ne yapacağını bilemiyordu. Ketzalkoatl’ın göğsünün üstünde büyük bir yara vardı ve durmazsa bu kan kaybından ölecekti.
Ketzalkoatl ona baktı. Dünyadaki en mutlu insan gibi gözüküyordu. Ağzını açtı “sedna kazandı” dedi. Kâğıt bir kartala dönüşüp hızla havalandı ve ortadan kayboldu. Yüzünde benzersiz bir mutlulukla sednaya bakan ketzalkoatl “ beni dünyadaki en mutlu insan ettin” diyebildi.
“shalafim lütfen konuşarak kendiniz yormayın “ diye kekeledi sedna ama ketzalkoatl elleriyle onun ağzını kapadı.
“şimdi senden çok önemli bir şey istemeliyim.” dedi ağzından kanlar geliyordu.
“usta lütfen” diyebildi sedna.
“masamın üstündeki mektubu” konuşurken bütün gücünü harcıyor gibiydi. “büyücüler konseyine götürmelisin” bunu söylerken çok ciddi duruyordu.
“elbette shalafim” sedna ustasının son isteğinin olduğunun farkına varmıştı ve elinden geldiğince ona güven vermek istiyordu.
“ve son olarak “ diye ekledi artık bütün gücü tükenmişe benziyordu “odandaki dolabın içinde hediyen” dedi gözlerindeki parıltı yavaş yavaş yok olurken “umarım beğenirsin” son bir kez daha ağzını açtı ama sednanın anlayabileceği hiçbir şey söyleyemedi. Ketzalkoatl’ın cansız bedeni ağacın kenarına yığıldı.
Sedna olmamayı diledi. Bu dünyada hiç yaşamamış olmayı. Midesi yerinde değildi. Duyguları ona ihanet etmişti hiçbirini kontrol edemiyordu etmek de istemiyordu. Eğer tanrı varsa ona o an görünmeliydi ve sedna onu hiç düşünmeden öldürebilsindi. Bütün gücünün tükendiğini hissetti ve daha fazla dayanamadı. Her şey donuklaşıp uzaklaşmaya başladı sonrada karardı ve sedna yere yığıldı.

BÖLÜM–2

Sedna gözlerini açtığında aradan ne kadar zamanın geçtiğinin farkında değildi. Haftalardır uyuyor olabilirdi ve hala vücudunun hiçbir parçası yerinde değildi. Hareket etme düşüncesi bile ona imkansız gelse de dizlerinin üstünde durmaya başardı. Sonra ne kadar zamanın geçtiğini anlayabilme umuduyla başını kaldırdı ve etrafına baktı.
İlk gördüğü şey düellodan kalan küllerin artık belli belirsiz yerlerinde durduklarıydı. Buda en az bir günün geçtiğini kanıtlıyordu sednaya ama daha belirgin bir bir kanır için çevresine bakınmaya devam etti. Daha sonra ise düello sırasında çevreye saçılan otlara baktı. Neredeyse otlar kurumuştu ve bu da en az üç gün demekti. sonra birden keskin bir kokunun varlığının farkına vardı ve gerçeğin soğukluğuna bir buz gibi çarptı.
Hayatında gerçekten tek inandığı insan olan shalafisinin cansız bedeni ağacın kenarına devrilmiş ve çürümeye başlamıştı. Onu dizlerinin üstünde tutan son gücünde o an bedeninden aktığını hissetti ve olduğu yere yığıldı. Ona değer veren ve hayatındaki tek gerçek dostu elleriyle öldürmüştü. Yaptıklarından hiç zaman pişmanlık duymayan bir insandı ama ustasının kendi ellerinden gelen ölümü onun bile kaldırabileceğinden fazlaydı. Sedna’nın tek istediği basit bir düello ve ardından usta bir büyücü olmaktı. Ama tek istediği şeye elde etmek isterken elindeki tek şeyi de kaybetmişti.
Çoğu insan bunu kader diye kabul edebilir diye düşündü. Ama hiçbir zaman kadere inanmamıştı. Tanrıların varlığını hissedebiliyordu ama onlardan korkmuyordu- onu yönetebilecekleri ise sadece gülüp geçtiği bir kavramdı. Eğer tanrılar yarattıklarını kontrol edebilecek kadar güçlü olsalardı sedna savaşta hiçbir zaman küçük bir çocuğun katledildiğini görmezdi ama o bunu defalarca görmüştü ve defalarcasın da ise küçük çocuğu kurtarmıştı. Her kurtaramadığında ise tanrılara olan nefreti bir kat daha arttı.
Sedna gözlerini gökyüzüne doğru çevirdi. “hiçbir zaman yerinizin orası olduğuna inanmadım” dedi sessiz bir hıçkırıkla “ gücünüz kudreti o kadar büyük ki “ sesindeki nefret konuştukça daha da artıyordu “ mükemmel köşklerinizden sadece dünyayı izleyebiliyorsunuz. Bir gün yaptıklarınız için cezanızı çekmenizi bütün kalbimle diliyorum.” Sesi artık tıslamaya dönüşmüştü. “shalafim, sen bana tanrıların verebileceklerinden çok daha büyük bir gücü bana verdin. “ shalafisine olanları düşünmek bile gözlerinden yaşlarının gelmesine neden olmuştu. Mümkün olan bütün gücünü topladı sedna ayağa kalktı. Ne kadar güçsüz olursa olsun ustasına layık olduğu mezarı hazırlayacaktı.
Bahçeden ustasının her zaman bitkileri ekmek için kullandığı aleti buldu. Ustası bitkilerini yetiştirirken hiçbir zaman büyü kullanmazdı. Her şeyi elleriyle yapardı. Sedna merak edip bir gün neden her şeyi elleriyle yaptığını büyüyle çok daha kısa sürede ve çok daha fazlasını yetiştirilebileceğini sormuştu. Ketzalkoatl ona o açık mavi gözleriyle merhametle bakmıştı. “ bak küçük hanım “ demişti “ bazen büyünün başaramayacağı şeylerde vardır. Buradaki bitkiler de tıpkı senin gibi ilgi beklerler.” Ama sedna hala anlamamış gözlerle ona bakmaya devam ediyordu. Bunu gören Ketzalkoatl ise elindekileri bırakıp bir hamlede küçük sednayı kucağına almıştı. Sonra onu doğruca odasına yatağına götürmüştü. Sedna bir anda o mutlu günlere sanki geri dönmüştü.
“öğle uykusu vakti geldi küçük büyücü” dedi ketzalkoatl. Böyle çağrılmak sednanın çok hoşuna gidiyordu.
“ama bana hala neden ellerinle bitkilerini ektiği söylemedin” dedi Sedna. Merakı gözlerinden okunabiliyordu.
Ketzalkoatl sednayı güzelce yatağına yatırdıktan sonra elleriyle üstünü örttü. Sednanın meraklı ve ilgi dolu gözlerine baktı.
“tatlı rüyalar küçük büyücü” dedi
“ama hala anlatmadın?” sesindeki meraka artık umutsuzlukta eklenmişti.
“ bitkilerde senin gibidir sedna. Seni buraya büyüyle getirebilir büyüyle üstünü örtebilir ve büyüyle bahçeden tatlı rüyalar dileyebilirdim. Ama bunların hiçbiri bizi şimdiki kadar mutlu etmez di değil mi sedna?”
“ sanırım şimdi anladım” sesinden bu sefer cevabı bulmanın rahatlaması ve hafif utangaçlık vardı.
“ iyi geceler shalafim”
Ketzalkoatl, Sedna’nın ona “shalafim” diye her hitap edişinde gülümsüyordu. Bu küçük yumurcak ne kadar da zeki ve meraklı olmuştu. İlerde gerçek bir büyücü olmaya kararlı gibi gözüküyordu ve endorya tarihinin şimdiye kadar ki en küçük çırağıydı. Ama ne olursa olsun sedna ona hiçbir şeyin şimdiye kadar tattıramadığı duyguları tattırmayı başarabilmişti.
Elindeki kazmanın yere düşmesinin verdiği sesle sedna bir anda gerçeğe geri dönmüştü. Sonra kazmaya lanet etti ve tekrar onu yerden geri aldı.
“şimdi seni çok daha iyi anlıyorum shalafim” sesi konuştukça daha da burkuluyordu. “sevgimi sana hiçbir zaman tam anlamıyla gösteremedim ama sen her zaman beni karşılıksız sevdin. Seni bir ömür boyu kaybetmenin verdiği acı hiçbir zaman yüreğimden silinmeyecek usta Ketzalkoatl.” yeniden ağlamaya başlamıştı. “ ve şimdi en azından mezarını ellerimle kazabilirim “
Sedna gün boyunca ustasına layık olabileceğini düşündüğü mezarı kazmaya çalıştı. Tek bir toz zerresinde bile büyü kullanmadı tıpkı ustasının dediği gibi. Mezarı kazdığında ise ustasının cansız bedenine elleriyle mezara yerleştirdi ve alnına son bir öpücük kondurdu. Tekrar mezarın üstüne çıktığında ise sevdiği tek insanı kaybetmesinin acısıyla tekrar mezara baktı. Birkaç saniye sonra artık onu bir daha görmemek üzere kaybedecekti. Bu anın hiç bitmemesini ve sonsuza kadar ustasının yanında kalmayı diledi ve o an çabucak bitti. Tekrar bütün her şeye küfretti ve mezarın üstünü örtmeye başladı.
Mezara attığı her toprakla birlikte mezar biraz daha kapanıyordu ama sanki her kürek darbesi sednanın anılarını kalbinin derinliklerinden gün ışığına çıkarıyordu. Yorulduğu her anda anıları sednanın mezarı bitirmesine yardım ediyordu. Gerçekle hayal çizgisinin kaybolduğunu hissediyordu ve bundan gayet hoşnuttu. Mezarın örtülmesini bitirdiğinde üzerine elleriyle tıpkı ustasının yaptığı gibi en sevdiği bitkileri dikti. Her şey bitiğinde ise son bir evlada sözcüğü söyleyebildi.
“evlada shalafim ve onunla birlikte sana da evlada küçük büyücü…”
Mezarın başından ayrılışıyla Sedna’nın aklına ustasının son sözleri geldi. Bir çeşit mektuptan bahsetmişti ve bunun mutlaka büyücüler konseyine ulaştırılması gerekiyordu. Ketzalkoatl endoryanın en güçlü büyücülerinden biriydi ve her zaman büyücüler konseyiyle görüş alış verişinde bulunurdu. Ketzalkoatl çok iyi bir büyücü olmanın yanında çok iyi bir kâhindi aynı zamanda. Bunun için gelecekle ilgili ne zaman önemli bir olay görse bunu büyücülere bildirirdi ama bu görüş alışverişinden öte gitmezdi. Bu kadar önemli ne gördüğünü merak etmişti sedna ve ne olursa olsun içinde yazanları okuyacaktı. Sedna hızla masaya doğru ilerledi ve hemen mektubu gördü. Mektubu itinayla çantasına koydu ve ustasının hediyesinin ne olduğunu görmek için odasındaki dolaba doğru ilerledi.
Sedna heyecanını bastırmaya çalışarak yavaşça dolabı açtı.

0 yorum:

Sonraki Kayıt Önceki Kayıt Ana Sayfa